17 Şubat 2017 Cuma

İslama göre Kadın ve Anne Olmanın Önemi

Kadına değer İslamiyet ile birlikte gelmiştir. İslam geleneğinde kadın, çocuk doğurmak, mürebbiyelik yapmak ve emzirmek için var olan bir alet değildir. Yoksa İslam, olanca gayretiyle kadının eğitimine, öğrenimine, vicdanındaki inancın güçlendirilmesine ve şahsiyetin istikrarı için, kanunî, nefsî, ve ruhî güvencelerinin genişletilmesine özen göstermezdi, erkeğin olduğu gibi kadının da eğitime önem vermiştir.

İslam ancak terbiyesini bugünkü neslin verebildiği gelecek nesiller için çalışır. Daima bugünün nesillerini itina ile yetiştirir ki gelecekte temiz bir nesil ortaya çıkabilsin.

İslam bu konuda da yeni nesillerin anne ve babası sıfatıyla, erkek ve kadının ikisini birlikte göz önüne alır. Fakat özellikle anneye, nesillerin gerçek yetiştiricisi ve doğurucusu olduğu için daha büyük bir değer verir.

Bu itibarla İslam kadının hayat güvencelerini çoğaltmış ve onu, hayattaki en önemli görevi olan, beşeri üretim sağlaması, bu üretimi her türlü kötülükten koruması ve işlerin mükemmel bir şekilde yürütebilmesi için, kendisini ve ailesini geçindirme gayesiyle çalışmaya muhtaç kılmamış ve ona en büyük güvenceleri sağlamıştır.

Hür dünya dedikleri Hristiyan ülkelerde ve İslam ülkeleri denilen Arap ülkelerinde, (Hayat müşterektir) denilerek, kadınlar da, fabrikalarda, tarlalarda, ticarette, erkekler gibi çalışıyorlar. Çoğunun evlendiklerine pişman oldukları, mahkemelerin boşanma davaları ile dolu olduğu, günlük gazetelerde sık sık görülmektedir.
Bir kadın yazar da diyor ki:
(Ne zaman bir fuara gitsem, bacaklarını açıp son model arabaların üstüne oturmuş mini etekli mankenleri görsem içim kalkıyor, midem bulanıyor. Ve şaşıyorum: İyi kötü birer kişilikleri olan bu kadınlar, orada öylece durup o arabaların birer aksesuarı gibi pazarlanmayı nasıl içlerine sindiriyorlar? Hem, kadın cinsini bu kadar aşağılatan o kadınlara karşı, hem de onları oraya oturtup müşteriyi kandırarak mal satmaya çalışanlara karşı öfke doluyor içim.)

Dünya Kadınları, İslam dininin kendilerine verdiği kıymeti, rahatı, huzuru, hürriyeti ve boşanma hakkına malik olduklarını bilmiş olsalar, bütün dünya kadınları, hemen Müslüman olurlardı..

Müslümanlıkta kadının en önemli gayesi çocuğunu yetiştirmektir. İslam'da çocuk sahibi olmak, çocuğu emzirmek doyurmaktan ibaret değildir. Aksine ona gerçek bir terbiye vermek, çocuğun ruhuna sağlam bir inanç aşılamak, o yepyeni fideliğe kuvvetli bir iman tohumu ekmek ve verimli bir tarlada taze filizler dikmek demektir. Bütün bunlar, büyük, zor, güç ve uzun zaman isteyen işlerdir. Kadın bunları güzel bir şekilde yaptığında, dinamik bir işi yerine getirmiş olur.



16 Şubat 2017 Perşembe

Kitap Tavsiyesi (Muhammed Kutub-Gelenekler Çatışması)

Önce hastalığın kaynağını bilmeliyiz ki tedavi vasıtalarını ona göre belirleyelim.
Bana göre bugün içinde bulunduğumuz en büyük hastalık inanç eksikliği ve körü körüne Batı taklitçiliği. Ama bizim her ikisiylede mücadele ruhumuz yok.

Mücadele: sızan ter, dökülen kan ve gözyaşıdır. Mücadele: sürekli olarak nefis, mal ve gayretle yapılan fedakarlıklardır. Biz ümmet olarak direnme Azmi'mizi bıraktık demode olduk. Karnını doyuran ümmetin dertleriyle dertlenmeyi umursamayan makinalara döndük. Ve dipsiz vadi uçurumlarına yuvarlanarak gidiyoruz.
MUHTACIZ sapık gözleri, sefil arzuları, çirkin kahkahaları, kırıntılı yürüyüşleri, hayvani yoldan beslenen duyguları Yok edecek ciddi ve şahsiyetli karaktere muhtacız. Düşüncelerimizi cinsel duygu uçurumundan kurtarmaya, hislerimizi, sevgimizi, fikirlerimizi sağlamlaştırmaya ve ruhlarımızı temizlemeye muhtacız. Gayret sarf edebilecek bir gençliğe muhtacız.Bu gençlik.. hayvanlara benzer şekilde caddelerde köpekler gibi şehvet salyaları akıtıp vaktini ve gücünü böyle yollarda akıtırsa uçurumlara yuvarlanıp Yok olmaya hazırlanalım..

Evet iyi biliyorum ki bu kitabı okumakla iyi bir Müslüman olmadım.. saymakla bitmeyen hatalarım var.. yanlışlarım var.. kendi sefilliğime mi üzüleyim ümmete mi bilemedim.. bu kadar okuyup öğrenip hala örnek alınacak bir Müslüman olamadığımamı üzüleyim onu da bilmiyorum.. ben mi uykudayım ümmet mi uykuda onu da bilmiyorum.. en yakın zamanda uyanma duasıyla.. beni bir nebze olsun kendime getiren Muhammed Kutub.. Allah ondan razı olsun..

okuduğum ve neredeyse her yerini çizdiğim nadir kitaplardan.. Muhammed Kutub-Gelenekler Çatışması.. Kesinlikle Tavsiyemdir...





Emri Bil Maruf Nehyi Anil Münker (Tebliğin Önemi)

Emri Bil Maruf, Nehyi Anil Münker: İyiliği emretme, kötülükten alıkoyma.
Maruf, şerîatın emrettiği; münker, şerîatın yasakladığı şey demektir.


Kur'an-ı Kerîm'de, ''Sizden hayra çağıran, marufu emreden, münkerden vazgeçirmeye çalışan bir ümmet bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir" (Al-i İmrân, 3/104) buyurulmaktadır. Bu ayetle marufun emredilmesi ve münkerden menedilmesi işi bütün İslâm ümmetine farz kılınmıştır. İslâm uleması bu görevi ümmet içinden bir grubun yapmasıyla diğerlerinden sorumluluğun kalkacağını, ancak hiç kimsenin yapmaması halinde bütün müslümanların sorumlu ve günahkâr olacağını söylemiştir.

İslam dininde ayakta kalabilmenin şartı namaz, zekat, iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymaya yaslandırıldığına göre namazın ikame edilmediği, zekatın verilmediği, insanların iyiliğe teşvikte bulunup kötülüklere karşı bir tür otokontrol kuramadıkları toplumlar, hayırlı ümmet olma karakterini kaybetmiş olacaklardır.

Kötülükleri önlemenin polise havale edildiği, iyilikleri teşvik etmenin de din adamlarına yüklendiği toplumlar, önce kendileri ıslah edilmesi gereken arızalı toplumlardır. Böyle toplumlar Allah'ın azabını beklemeye mahkumdurlar.

Rasulullah (s.a.v) bir hadisinde şöyle söylemiştir: "Benim ümmetimi, zalime "zalim" demeye çekinir gördüğümde onların işi bitmiştir. (Hakim, 7118; Ahmed, 6784)

İyiliğin yayılması ve dinin sürekliliği, Müslümanların dinlerini iç ve dış tehlikelere karşı koruma şuuruna sahip olmalarına bağlıdır. İman edenleri tarafından korunmayan bir dinin orduların himayesinde ayakta kalması zordur bunun içinde Müslüman bir fert olarak toplumumuza iyiliği emretmemiz, kötülükten de men etmemiz hepimizin üzerine bir borçtur.

Hatta Rasulullah devrinde sahabiler sadece Müslümanlara değil, Ehli Küfür'e de İslamı anlatıp bir çok kişinin İslam'la şereflenmesine vesile olmuşlardır ama bizler ne yazık ki şuan bırakın insanların Müslüman olmasına vesile olmak, kendi içimizde bile Müslüman Kardeşler olarak birbirimizi uyaramıyoruz.

Allah hepimize İslam'ı hakkıyla yaşamamamızı daha sonra da İslam'ı hakkıyla anlatmamızı nasip etsin..